Gurbetçilik ve ata sporumuz: Sahaya atlama
|
Gurbetçilik zordur. Gurbetçiliği daha sonra yaşayanlar için de zordur, doğma büyüme gurbetçi olanlar için de. "Doğup büyüdüğün yere gurbet diyebilir misin" diye sormayın. Kendini doğup büyüdüğün yere ait hissetmiyorsan, diyebilirsin. Bazen, aslında hep, nereye gidersen git, kendini gurbette hissedersin bir müddet sonra. Doğup büyüdüğün yerde de, hasretini çektiğin yerde de.
Ben de bir gurbetçiyim, doğup büyüdüğüm yerde de, hasretini çektiğim yerde de mutlu olmayı öğrenebildim. Bir tarafta daha çok, bir tarafta daha az ama mutlu edecek unsurları bir araya toplayabildim. Ama bu mutluluğu yakalamakta zorluk çekenler de var - ve onları anlayabiliyorum. Onlar, olmadığı ve kavuşamadığı yerlerleri özlüyorlar ve oralardan gelen, özlediklerini hatırlatan ve oraların bir parçası olan herşeye sarılmak istiyorlar.
Gurbet dedikleri yollarda Türk plakalı bir TIR geçtiğinde yaşanan mutluluk, karşılıklı korna selamlaşmasıyla devam eden yakınlaşma ve "acaba bir ihtiyacı var mıdır" düşüncesi özetliyor aslında bu özlemi. Hayat felsefesini kendi kulüplerinin renkleri üzerine kurmuş fanatiklerin anlayacağı örnekler de var. Kendi takımının maçı olmamasına rağmen kendi renkleriyle maça gidip tuttuğu takım yerine „Türkiye“ diye haykıranlardır çarpıcı örnek.
Almanya’da, Avusturya’da, Belçika’da, Hollanda’da veya İsviçre’de Futbol maçlarında sahaya atlayan gurbetçilere eleştiri getirirken bu psikoloji gözardı edilmemeli. Mayıs’ta A Milli Takım Avusturya’da kamp yaparken, Salzburg’da oynanan maçların neredeyse hepsinde sahaya atlayan taraftarlar oldu. Sahaya atlayanları irdelediğinizde siyasi görüş yaymak isteyen, sevdiği futbolcuya sarılmak isteyen veya televizyona çıkma sevdası için futbolu kullanan profiller değildi söz konusu. Sahaya atlayıp şuursuzca sağa sola koşan, kime sarılacağını, kime dokunacağını ve nereye gideceğini şaşıran genç insanlardan bahsediyoruz.
Yılda en fazla bir kez gidebildiği memleketinin temsilcisini kucaklamak, o anlık hasret gidermesi ve net olarak o anda özlediğinde yakın olmak çoğunun gayesi. Amaç ne olursa olsun, hepsinin kontrolsüz bir duygu patlaması yaşadığı (acı) bir gerçek. Tıpkı Çarşamba akşamı Avusturya – Türkiye maçında olduğu gibi.
Okulların tatil olması nedeniyle Avusturya ve Almanya’da yaşayan gurbetçilerin Türkiye’ye akın ettiği bir dönemdeyiz. Çarşamba akşamı statta olanların çoğu memleketlerine gitmeyenler, daha doğru bir tabirle gidemeyenlerdi. Onlar için Ernst Happel Stadı’na gitmek bir nevi Türkiye ziyareti yapmak anlamına geliyordu. Türkiye’ye ayak bastığında toprak öpen insanların gurbette sahaya atlayacak kadar cesurlanması ve duygularının patlaması şaşırtmıyor.
O anda zaten sabıkalı olan kurumlarına verdikleri zarardan habersizler. Sahaya atlamanın ciddi bir suç olduğu ve bazı ülkelerde hapis cezasına kadar gidebileceğinden habersizler. Her eylemlerinde "Türkler bu işte" dedirttiklerinden habersizler. Ve maalesef Almanya’dan sonra Avusturya’da da Türk takımlarının hazırlık maçlarına izin verilmemesine sebep olduklarından habersizler.
Sahaya atlamak ata sporumuz oldu artık, hatta ilerde derece alma hesabıyla başarılı olabileceğimiz Olimpik Spor Dalımız da olabilir. Ancak konu espri yapmayacak kadar ciddi ve acilen bir çözüm gerektiriyor. Almanya’dan, Avusturya’dan ve Türklerin yoğun olduğu diğer ülkelerden uzaklaşmak çözümün en kolayı gibi gözüküyor, belki de bir müddet için en doğrusu olacaktır.
Ancak uzun vadeli gurbette yaşayan insanları biraz daha kucaklamanın, biraz daha sahiplenmenin en doğru hamle olacağı aşikar, bu sadece spor için geçerli değil. Maç yayını yaparken bu toplumsal soruna büyük bir eğlenceymiş gibi yaklaşmak ise en çözümün en kötü şekli. Bu eylemleri şirin gösterenler ve beş tane güvenlik mensubununu çalımlamayı müthiş bir başarıymış gibi anlatanlar bilmiyor ki; bir daha ki maçta o övgüyü elde etmek için sahaya atlayanlar olacaktır. Bunu da anlatacak mısınız?
Fatih Demireli - ntvspor.net adresinden
 Facebook'ta paylaş
Bu haber 2062 kez okunmuştur.
|