Hikaye eski ama kafa aynı kafa. Bize rakip falan gerekmez; yüzümüzü güldürecek ya da kaderimizi değiştirecek biri çıkacak gibi oldu mu, paçasına doğru uzanır eller ve hoop aşağı... Olmaz... Bu kafayla gidersek eğer, Bursa`dan da bir yoğurt olmaz Bursaspor`dan da... Un, yağ ve şekeri yan yana getirmiş bir kentin, neden hala helva yapamadığına dair soruya cevap arıyormuş gibi görünenlerin artık samimiyetlerinden kuşku duyuyorum. Suyunda mı bir gariplik var, sabununda mı bilinmez ama Bursa`nın sadece sporda değil, akla gelebilecek her alanda güdük kalmasının sorumlusu bellidir. Dedektifçilik oynamanın hiç manası yok. Bu geri kalmışlığımıza, kendini aşamamış olmanın bizde yarattığı ezikliğe sebep olan şey, aslında hepimize bir karış mesafede duruyor. Tek sorumlu o... Bizi frenleyen de, ele güne rezil eden de aynı hasta ruh. Şimdi size kahramanlarını gizleyerek anlatacağım olay, o hasta ruhun bedenlere hangi metotla sızdığını ve birçoklarımızı nasıl esir aldığını, bir kentin kaderini nasıl etkilediğini daha rahat anlamanıza yardımcı olacak. *** Bundan birkaç yıl evvel, federasyonda ve futbol ailesi içinde sözü dinlenen bir başkanla kısa bir telefon görüşmesi yapmıştım. Başkan şaşkınlığını yansıtan bir ses tonuyla konuşuyordu. Kulüpler Birliği Vakfı`nın yeni yönetiminin oluştuğu o dönemde, kulüplerin hemen hepsinin bazı taleplerde bulunduğunu, ‘aman bizden şunu al, bizim camiadan şu isim sana faydalı olur` türünden baskılarla karşılaştığını söylemişti. İşte o esnada Bursa`dan da aranmış. Kendisini arayan şahsın, diğer kent ve kulüplerden gelenlere benzer bir istekte bulunacağını tahmin ederek açmış telefonu. Hoş beş sohbetin ardından, Bursa`dan arayan vatandaş ağzındaki baklayı çıkarmış. Demiş ki; - Sayın Başkan... Birlikte çalıştığınız ‘x` isimli (Bursalı) şahsın size faydası değil zararı dokunur. Ona fazla güvenmeyin. Başkan dumur tabi. Samimiyetimize istinaden aktardığı bu görüşmenin ardından sormadan edememişti; - Allah aşkına söyle, Bursa nasıl bir yer ki, kendinden olanı yücelteceğine, tam tersi paçasından tutup aşağı çekmeye çalışıyor. Şaşkınlıktan yolunu şaşıran küçük dilimi aramakla meşgul olduğumdan bir cevap verememiştim. *** Yakın zamanda bu olayın bir benzerine daha şahit oldum... Çalışkanlığı, işin uzmanı oluşu ve meselelere hakimiyetiyle Türk futbol ailesi içinde, özellikle son dönemlerde kendine (dolayısıyla temsil ettiği kente) şahane bir pozisyon edinen bir Bursalı, yine başka şehirlerden ya da rakip kulüplerden değil, Bursa`dan, doğduğu ve doyduğu yerden paçasına doğru uzanan eller marifetiyle aşağı çekilmeye gayret ediliyor. Elin yabancısı ona güveniyor, rakipler bile kendilerini temsil etmesi için sıraya giriyor ama o, Bursa tarafından pasifize edilmeye çalışılıyor. *** Kim olduğunu merak etseniz de, asıl önemli olan ismi değil, meselenin ana fikri. İşte bu kafa, işte bu hastalıklı ruh hali nedeniyle bir baltaya sap olamadık. İşte bu sakat zihniyet sebebiyle 40 yıldır atılım yapamadık, iftihar edilecek bir başarı elde edemedik. Sadece sporda değil, her alanda, kentin temsil edildiği tüm platformlarda gerçek bu. Bize rakip falan gerekmez; yüzümüzü güldürecek ya da kaderimizi değiştirecek biri çıkacak gibi oldu mu, hele biraz da palazlansın paçasına doğru uzanır eller ve hoop aşağı... *** Kıskançlık, hasetlik, ‘bana yar olmadı, kimseye olmasın` fikri, Bursalılığın ve Bursacılığın fersah fersah önünde gidiyorken, bu kentten neden bir yoğurt olmadığını hala ve bıkmadan birbirimize soruyoruz ya, samimiyetimizden kuşku duyuyorum.
Suat Paçacı'nın bugun Olay Gazetesinde çıkan yazısından alınmıştır.
 Facebook'ta paylaş
Bu haber 2882 kez okunmuştur.
|